19 Aralık 2011 Pazartesi

SOYAÇEKİM



Ademoğluyuz işte
Aşk bize elma sanki
Yüreğimiz akıllanmıyor
Aşk yüreği akıllandırmaz ki…
Aşık oluyoruz…
Sonbahar yaprakları gibi bir bir
Aşka düşüyoruz
Ve her güzün baharında
Aşkın özüyle besleyip toprağı
Tekrar doğuyoruz…

Ademoğluyuz işte
Aşk bize elma sanki
Aşk yüreği akıllandırmaz ki…

                            [osgi]

Görsel: Klimt Gustav / Adem ve Havva

                                                                                                                 



11 Aralık 2011 Pazar

ŞAFAK'A




Uyuyordum, telefon çaldı. Kim arıyor diye bakmadan açtım. Şafak dedi karşıdaki ses, vefat etmiş dedi. İnanamadım, dondum kaldım. Sordum duyduğumdan emin olduğum ama kabullenemediğim soruyu. Başımız sağ olsun dedi. Rüyadır dedim kendi kendime, kabustur bu olsa olsa. Gözlerimi kapadım sıkıca, tekrar açtım. Ben uyanmıştım ama sen uyanamadın.
Daha cuma günü iş yerinde karşılıklı oturuyorduk. Bölgelerimizden gelen hataları düzeltiyorduk. Keşke bu kadar kolay olsa yanlışı düzeltmek. Bir telefonla, bir tıkla, bir çizgiyle geriye dönmek. O zaman sen de olurdun  şimdi yanımızda, kaybetmezdik seni.
Babaannenin vefatından dolayı durgundun bir haftadır. Klasik laflar ettim sana; ecel dedim, mekanı cennet olsun dedim, hepimizin başına gelecek olan bu dedim. Hissettin de mi söyledin “Ölüm bu bugün şurada yarın burada” derken. Şimdi klasik cümleleri senin için kuruyoruz. Kişiler değişti, acılar büyüdü. Acılar büyüdükçe kifayetsizleşiyor kelimeler. Sussak olmuyor, konuşsak eksik kalıyor bir şeyler.  Betimleyemiyor, anlatamıyor içimizdekileri.
Bugün defnettik naşını. Soğuktu Arıköy, ayazdı. Omuzlarda büyüdün bir dev gibi. Sen büyüdükçe içimizdeki yangın büyüdü, ne ayaz söndürebildi içimizdeki ateşi, ne gözyaşlarımız. Sarıldık birbirimize, kardeşlerine, babana, amcana, akrabana, köylüne…  Sarıldık ve ağladık…
En hızlımızdın sen. Kendi alanını hepimizden önce ilk sen bitirmiştin. Şaşmış kalmıştık duyunca, imrenmiştik. Helal olsun demiştik sana, aynı bugün imam sorduğunda “Helal Olsun!” diye bağırırken ki gibi, ama bu kez bir fark var, sen musalla taşındasın, biz cenaze namazında. Yaşamda da bu kadar hızlı olmak zorunda mıydın? Bu kadar çabuk gelmek zorunda mıydın sona?
Hala inanamıyoruz biliyor musun? Kötü bir şaka bu diyoruz birbirimize. Pazartesi daireye gelince, karşımıza  çıkıp “Şaka!” diye bağırmanı bekliyoruz hepimiz. Keşke böyle olsa, keşke…
Yazılacak o kadar çok şey var ki, ancak anlatabilecek kelime yok bu acıyı. “Her ölüm erken ölümdür.” demiş ya şair. Senin ki çok erkendi be Şafak, çok erkendi.
Mekanın cennet olsun kardeşim, nur içinde yat…
                                                                      
                                                                                                                                     [osgi]