26 Ağustos 2010 Perşembe

Denizin Ezgisi


Kendime gelmek için çıktığım tek kişililik tatilimin henüz ilk günü. Denizin ortasında kıyıdan yaklaşık 30 metre açıkta bir dubanın üzerindeyim. Bir elimde kan kırmızısı Şirince şarabı, diğer elimde buraya gelirken ıslanmaması için büyük uğraş verdiğim sigaram. Fonda dalga sesleri, sahnede yakamozlar. Yaradan aksini de söylese sanırım cennetteyim.

Ne çok şey biriktirmişim kendimle konuşacak. İyidir insanın kendisiyle baş başa kalması. Bazıları delilik dese de kendisiyle konuşması, tartışması, yaptığı salaklıklara gülmesi, henüz hazmedemediği hataları aklına gelince suratını asıp senin yüzünden diye bağırması iyidir. Ben de benle şu anda üstü kapanmamış yaralarımı bir bir pansuman ediyorum. Kimi sıkıntılarım zaman aşımına uğramış, paslı birer çivi gibi içime çakılı. Kerpeten yerine kullandığım tırnaklarımı kanatarak çıkarıp denize atıyorum onları. Her atışımda biraz daha mutluluk, her yudumumda biraz daha sarhoşluk, her nefesimde ciğerlerimde nikotin bayramı ve hoş geldin huzur.

Keyfimin tam ortasında çat kapı yanımda bitiveriyor özlem. Yalnız da gelmemiş üstelik, birkaç hayali de takmış peşine. İzin istemeden başlıyorlar söze hem de en can alıcı yerinden; “Şu an yanında olsa elindeki şarabı paylaşsanız. Rüzgarda sigara yakmak zor zanaat, iki elini siper etse ateşine. Denizin kokusu saçlarından süzülerek gelse. Çakırkeyifliğinin sebebini şarap sanırken sen, gözlerinin en yeşiline baksa o an körkütük sarhoş olsan ve sönmesin diye dudaklarının ateşi siper etse dudaklarını.”

Suratıma yayılan koca tebessümü baltalıyor parmaklarımın acısı. Açmak istemediğim göz kapaklarım aniden açılıyor. Sigaram dibine kadar inmiş. Bir imza kondurmuş parmaklarıma. Bedeli buysa bu sahneyi hayal etmenin, helal hoş olsun ölen her hücrem.

Kelimeler kıpırdanmaya başlıyor zihnimde. Kalabalıktan sıyrılıp şu dörtlüğü oluşturuyorlar.

“Cigarama sardım hayalini,

Derin bir nefes çektim ciğerime.

Ve salmadım dumanını dışarıya

Hep içimde kalasın diye.”

Son yudumumu da alıp şarabımdan doğruldum ayağa. Ay ışığında gölge oyunlarıyla bir güvercin yarattım ve bağladım hayallerimi ayağına. Uçurdum O’na doğru. Başımın dönmesine aldırmadan balıklama atladım suya. Derinlerde bir ezgi geldi kulağıma. Engin denizin ezgisi…

16.08.2010

[osgi]

9 Ağustos 2010 Pazartesi

-

Bu yazının bir başlığı yok, bir amacı da. Biraz içtim, belki birazdan biraz fazla içtim ve dostlar yanında gülümsedim içimdeki perdeleri sımsıkı kapatarak. Şimdi evimde, küçük dağınık odamda kaldırdım zihnimin tahliye kapaklarını ve kendimi kalemin kağıda değdiği noktaya sabitledim.

Kendimin yanlış olarak gördüğü bir durumda kendimi doğrulamaya çalışıyorum. Şeytanın avukatı gibi. Duygularım ve mantığım kafamın içini ringe çevirmiş, kıyasıya dövüşüyor. Gonk sesi onu görmemle yankılanıyor içimde. Aklıma düştüğü günden beri sala’m okunuyor kulaklarımda ve kendi cinayet senaryolarımı yazıyorum. Belki de abartıyorum çünkü severim ben büyütmeyi acılarımı. Yürüyeceği yola diken eken bahçıvanlar misali.

Bu karanlığın içinde gene o tanıdık gözler. Bu kez daha bir yakın bana rengi seçiliyor. Usandım yaşamak istediğim gerçekleri rol yaparak şakalarıma alet etmekten. Mantığımla el ele verip duygularım üzerine yürüyorum, sonra alıp kucağıma onları şefkatle dinliyor, hak veriyorum. Aptal rolü yapmaktan bıktım, anlamazlıktan gelmekten, dilimin ucundakileri yutup yalnız kaldığımda kendime kusmaktan bıktım.

Telefon çaldı bak arayan o. Saat 02:30. Gene rol yapma vakti bana, gene yutma vakti hissettiklerimi. Bir şarkı açıp gidiyorum, grubun adı: Çekirdek, şarkının adı: Birisi…


Çekirdek-Birisi: http://fizy.com/#s/1ah1wv
[osgi]

6 Ağustos 2010 Cuma

Karmaşık

Ellerimle görebileceğim,
Gözlerimle dokunabileceğim kadar
Yakınsın bana.
Fakat hayat denilen bu kumarda
Mantığım öyle bir koz koydu ki masaya
Duyularım birbirine girdi,
Duygularım paramparça...
[osgi]

3 Ağustos 2010 Salı

itirafname

Geri döndüm. Doldurup çıkınıma tüm pişmanlıklarımı geri döndüm. Olmayacak bir dua mıydı amin dediğimiz, yoksa Tanrının yoğun zamanına denk gelip gözden mi kaçtı isteklerimiz. Beni tanıyanlar bilirler bahane bulmak denildi mi yoktur üstüme ama bu kez bahaneler değil anlatılacak olan. Dün gece hiç uyumadım ve damla damla damıttım kendimi, içimdekileri. Doldurup bir kadehe tekila misali tek atışta içtim ama limonsuz ve tuzsuz. Kendimle sarhoşum şimdi ben ve sana değil kendime yazıyorum.

Korktum, evet korktum. Aldatmaktan, kullanmaktan, karşılık verememekten, yetememekten, senden, benden, bizden kortum. “İnsanın kendini önemsemesi, kendisinin kiralık katilidir*” demiş adamın biri ben kendimi öldürüp cenazemi sana yıkattım gözyaşlarınla…

Hiçbir ses telefonun diğer ucundaki titreyen bir sesten daha gerçek olamaz. O titreyişte dile dökülmeyen küfürler vardır, serzenişler vardır, "nedenler" vardır dev puntolarla yazılmış, belki yalvarışlar vardır, keşkeler var diz boyu çamur gibi üzerimize yapışan çitilesenizde izi kalan. Öyle bir sestir ki o, belki suskunluktan bile daha çok şey anlatır, sessizlikten bile daha ağırdır. Duydum biliyorum, o andan beri her aklıma geldiğinde titriyorum.

Kendimleyim şimdi. Yüksek dozda karamsarlık aldım. Kabuk bağlasın diye yaralarım zamana bıraktım tebessümlerimi, gözyaşlarımı. Bir çift göz var karanlığımda, beni yemek için saldıracak vahşi bir hayvan mı? Yoksa beni çekip çıkaracak, iki tokat atıp uyandıracak umudum mu? En kısa zamanda çevremden, bu şehirden, titreyen seslerden, o gözlerden uzaklaşmaya kendimle kalmaya ihtiyacım var.

Az önce bir sosyal paylaşım sitesinde okuduğum bir cümle ile sonlandırayım “Bilirsin beceremem yaşamayı.. bir damla su olsam, gider rakıya damlarım.**”

[osgi]

* Mehmet Şenol Şişli (kendisi kargo grubunun eski basçısı olur)

** Küçük İskender