2 Temmuz 2011 Cumartesi

TEMMUZ İKİ



ayın ikisiydi, temmuzdu, sıcaktı.

çatlamış toprak kana mı susamıştı?

hangi kitapta yazardı, hangi tanrının emriydi, hangi peygamber söylemişti?

kardeşin kardeşe katlini

ayın ikisiydi, temmuzdu, sıcaktı,

madımak’tan otuz üç güneş battı.


sazlar yandı, şiirler, türküler, sevdalar

Nesimi yandı, Metin yandı, Muhlis yandı

ve otuz can daha, diri diri.

binlerce yobaz,

fikirlere dikip gözlerini,

bedenlerden çıkardılar nefretlerini.

taşlarla, sopalarla, meşalelerle

katran karası lekeler bıraktılar tarihe.


ayın ikisiydi, temmuzdu, sıcaktı

Sivas’ın içiydi, Madımaktı.

[osgi]

14 Haziran 2011 Salı

ŞİMDİ HABERLER



Tarih 13 Haziran 2011 sevgili izleyenler. İzleyenler diyorum çünkü bunun bir yazı değil de bir televizyon programı olduğunu düşünmenizi istiyorum. Farz edin ki bilmem ne kanalının bilmem ne programını izliyorsunuz. Hatta ana haber bültenini. E hal böyle olunca dünyadan ve yurttan başlıkları aktarayım hemen size. Koltuklarınıza kurulun, televizyonunuzun sesini açın. İşte başlıyoruz.

Lüksemburg’un KARSulhe kentinde bir sanat ayıbı işlendi. İnsanlık anıtı adlı heykel, adından hiç nasibini almamış hükümet tarafından yıkıldı. Lüksemburg başbakanı heykel için “ucube” dedi.

Yunanistan’ın ARTVİNapolis şehrinin HOPAsyas ilçesinde, protesto gösterilerine katılan bir öğretmen, biber gazından etkilenerek hayatını kaybetti. Yunanistan başbakanı “biri ölmüş ama kimdir bilmiyorum, önemsemiyorum” dedi.

Güney Kore’de yapılan üniversite sınavında şifre skandalı. 1.700.000 aday mağdur edildi. Güney Kore hükümetinden birçok isim, sınavı yapan kuruma güveninin tam olduğunu açıkladı. On binlerce öğrenci sokaklara dökülüp, yürüyüşler düzenledi.

Almanya’da 12 milyon kişi açlık sınırında yaşıyor. Alman hükümeti bu işe gülüp geçiyor.

Tanzanya’da 30 yıldan fazla süredir varlığını sürdüren ve on binlerce Tanzanyalıyı katleden, terör örgütünden olan teröristler, HABURungo sınır kapısında davullarla, zurnalarla karşılandı. Zira daha önce de Tanzanya başbakanı terörist liderine “sayın”, hayatını kaybeden Tanzanyalı askerlere de “kelle” demişti.

Bir kopya skandalı da İsveç’te yaşandı sayın izleyiciler. İsveç’te öğretmen adaylarının girdiği sınavda sorular belli kişilere servis edildi. Yüzlerce kişi tam puan çıkardı. İsveç hükümeti sınavı iptal etti. Binlerce öğretmen adayı, genç İsveçli mağdur.

Amerika Birleşik Devletleri’nde üç üniversite öğrencisi, hükümeti protesto etmek için pankart açtılar. Amerikan polisi öğrencilere göz yaşartıcı bomba ve tazyikli suyla müdahale etti. Olayların ardından tutuklanan öğrenciler, 16 aydır hapishanedeler.

Ukrayna’nın SİNOPow şehrine yapılması planlanan, nükleer santrale Ukrayna halkının tepkileri büyüyor.

Ömürlerinin büyük bir bölümünü terörle mücadeleye adamış Avustralyalı üst düzey subaylar, terörist ve darbeci oldukları iddiası ile tutuklanmaya devam ediyor.

İngiltere’de dünyada eşine az rastlanır bir olay yaşandı. İngiliz hükümeti bir kitabı, daha yayımlanmadan yasakladı. Yazar ceza evine atıldı.

Rusya’da aydın avı devam ediyor. Hükümete muhalif ne kadar gazeteci, araştırmacı varsa içeri alınıyor.

Dominik Cumhuriyeti’nde halk, devlete ait işletmelerin özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekilmesinden dolayı tepkili.

Japonya’nın ZONGULDAKimitso kentinde gene maden faciası. 30 işçi hayatını kaybetti. Felaketin ardından Japonya başbakanının “kader”, çalışma bakanının “güzel öldüler” açıklamaları halkın tepkisini çekti.

Bir haber de yurdumuzdan sayın seyircilerimiz. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan genel seçimlerde halkımız gene AKP dedi.

Haber bültenimizin sonuna geldik. Sıradaki program Recep Amca ile masal saati. İyi uykular TÜRKİYE.

[osgi]

12 Ekim 2010 Salı

ALLEGRO


Sen gidince akşam çöker içimde.
Artık ne çalınırsa çalınsın,
Bana hüzünlü bir melodi gibi gelir.
Yükselir rakı kadehlerinin sesleri.
Aşka verdiğim bütün esleri,
Toplayıp atasım gelir denize.
Ve haykırasım gelir ALLEGRO! diye
Ruhumun piyanist şantörüne..
[osgi]

26 Ağustos 2010 Perşembe

Denizin Ezgisi


Kendime gelmek için çıktığım tek kişililik tatilimin henüz ilk günü. Denizin ortasında kıyıdan yaklaşık 30 metre açıkta bir dubanın üzerindeyim. Bir elimde kan kırmızısı Şirince şarabı, diğer elimde buraya gelirken ıslanmaması için büyük uğraş verdiğim sigaram. Fonda dalga sesleri, sahnede yakamozlar. Yaradan aksini de söylese sanırım cennetteyim.

Ne çok şey biriktirmişim kendimle konuşacak. İyidir insanın kendisiyle baş başa kalması. Bazıları delilik dese de kendisiyle konuşması, tartışması, yaptığı salaklıklara gülmesi, henüz hazmedemediği hataları aklına gelince suratını asıp senin yüzünden diye bağırması iyidir. Ben de benle şu anda üstü kapanmamış yaralarımı bir bir pansuman ediyorum. Kimi sıkıntılarım zaman aşımına uğramış, paslı birer çivi gibi içime çakılı. Kerpeten yerine kullandığım tırnaklarımı kanatarak çıkarıp denize atıyorum onları. Her atışımda biraz daha mutluluk, her yudumumda biraz daha sarhoşluk, her nefesimde ciğerlerimde nikotin bayramı ve hoş geldin huzur.

Keyfimin tam ortasında çat kapı yanımda bitiveriyor özlem. Yalnız da gelmemiş üstelik, birkaç hayali de takmış peşine. İzin istemeden başlıyorlar söze hem de en can alıcı yerinden; “Şu an yanında olsa elindeki şarabı paylaşsanız. Rüzgarda sigara yakmak zor zanaat, iki elini siper etse ateşine. Denizin kokusu saçlarından süzülerek gelse. Çakırkeyifliğinin sebebini şarap sanırken sen, gözlerinin en yeşiline baksa o an körkütük sarhoş olsan ve sönmesin diye dudaklarının ateşi siper etse dudaklarını.”

Suratıma yayılan koca tebessümü baltalıyor parmaklarımın acısı. Açmak istemediğim göz kapaklarım aniden açılıyor. Sigaram dibine kadar inmiş. Bir imza kondurmuş parmaklarıma. Bedeli buysa bu sahneyi hayal etmenin, helal hoş olsun ölen her hücrem.

Kelimeler kıpırdanmaya başlıyor zihnimde. Kalabalıktan sıyrılıp şu dörtlüğü oluşturuyorlar.

“Cigarama sardım hayalini,

Derin bir nefes çektim ciğerime.

Ve salmadım dumanını dışarıya

Hep içimde kalasın diye.”

Son yudumumu da alıp şarabımdan doğruldum ayağa. Ay ışığında gölge oyunlarıyla bir güvercin yarattım ve bağladım hayallerimi ayağına. Uçurdum O’na doğru. Başımın dönmesine aldırmadan balıklama atladım suya. Derinlerde bir ezgi geldi kulağıma. Engin denizin ezgisi…

16.08.2010

[osgi]

9 Ağustos 2010 Pazartesi

-

Bu yazının bir başlığı yok, bir amacı da. Biraz içtim, belki birazdan biraz fazla içtim ve dostlar yanında gülümsedim içimdeki perdeleri sımsıkı kapatarak. Şimdi evimde, küçük dağınık odamda kaldırdım zihnimin tahliye kapaklarını ve kendimi kalemin kağıda değdiği noktaya sabitledim.

Kendimin yanlış olarak gördüğü bir durumda kendimi doğrulamaya çalışıyorum. Şeytanın avukatı gibi. Duygularım ve mantığım kafamın içini ringe çevirmiş, kıyasıya dövüşüyor. Gonk sesi onu görmemle yankılanıyor içimde. Aklıma düştüğü günden beri sala’m okunuyor kulaklarımda ve kendi cinayet senaryolarımı yazıyorum. Belki de abartıyorum çünkü severim ben büyütmeyi acılarımı. Yürüyeceği yola diken eken bahçıvanlar misali.

Bu karanlığın içinde gene o tanıdık gözler. Bu kez daha bir yakın bana rengi seçiliyor. Usandım yaşamak istediğim gerçekleri rol yaparak şakalarıma alet etmekten. Mantığımla el ele verip duygularım üzerine yürüyorum, sonra alıp kucağıma onları şefkatle dinliyor, hak veriyorum. Aptal rolü yapmaktan bıktım, anlamazlıktan gelmekten, dilimin ucundakileri yutup yalnız kaldığımda kendime kusmaktan bıktım.

Telefon çaldı bak arayan o. Saat 02:30. Gene rol yapma vakti bana, gene yutma vakti hissettiklerimi. Bir şarkı açıp gidiyorum, grubun adı: Çekirdek, şarkının adı: Birisi…


Çekirdek-Birisi: http://fizy.com/#s/1ah1wv
[osgi]

6 Ağustos 2010 Cuma

Karmaşık

Ellerimle görebileceğim,
Gözlerimle dokunabileceğim kadar
Yakınsın bana.
Fakat hayat denilen bu kumarda
Mantığım öyle bir koz koydu ki masaya
Duyularım birbirine girdi,
Duygularım paramparça...
[osgi]

3 Ağustos 2010 Salı

itirafname

Geri döndüm. Doldurup çıkınıma tüm pişmanlıklarımı geri döndüm. Olmayacak bir dua mıydı amin dediğimiz, yoksa Tanrının yoğun zamanına denk gelip gözden mi kaçtı isteklerimiz. Beni tanıyanlar bilirler bahane bulmak denildi mi yoktur üstüme ama bu kez bahaneler değil anlatılacak olan. Dün gece hiç uyumadım ve damla damla damıttım kendimi, içimdekileri. Doldurup bir kadehe tekila misali tek atışta içtim ama limonsuz ve tuzsuz. Kendimle sarhoşum şimdi ben ve sana değil kendime yazıyorum.

Korktum, evet korktum. Aldatmaktan, kullanmaktan, karşılık verememekten, yetememekten, senden, benden, bizden kortum. “İnsanın kendini önemsemesi, kendisinin kiralık katilidir*” demiş adamın biri ben kendimi öldürüp cenazemi sana yıkattım gözyaşlarınla…

Hiçbir ses telefonun diğer ucundaki titreyen bir sesten daha gerçek olamaz. O titreyişte dile dökülmeyen küfürler vardır, serzenişler vardır, "nedenler" vardır dev puntolarla yazılmış, belki yalvarışlar vardır, keşkeler var diz boyu çamur gibi üzerimize yapışan çitilesenizde izi kalan. Öyle bir sestir ki o, belki suskunluktan bile daha çok şey anlatır, sessizlikten bile daha ağırdır. Duydum biliyorum, o andan beri her aklıma geldiğinde titriyorum.

Kendimleyim şimdi. Yüksek dozda karamsarlık aldım. Kabuk bağlasın diye yaralarım zamana bıraktım tebessümlerimi, gözyaşlarımı. Bir çift göz var karanlığımda, beni yemek için saldıracak vahşi bir hayvan mı? Yoksa beni çekip çıkaracak, iki tokat atıp uyandıracak umudum mu? En kısa zamanda çevremden, bu şehirden, titreyen seslerden, o gözlerden uzaklaşmaya kendimle kalmaya ihtiyacım var.

Az önce bir sosyal paylaşım sitesinde okuduğum bir cümle ile sonlandırayım “Bilirsin beceremem yaşamayı.. bir damla su olsam, gider rakıya damlarım.**”

[osgi]

* Mehmet Şenol Şişli (kendisi kargo grubunun eski basçısı olur)

** Küçük İskender