8 Temmuz 2010 Perşembe

Benden Birazcık

Okuduğu kitaplardaki beğendiği cümlelerin altını çizen tipler vardır ya, acaba onların elindeki bir kitap olsaydı hayatım tam olarak neresi altı çizilmeye değer olurdu? Asansörde doğuşum mu acaba? Evet asansörde doğmuşum ben. İzmir Tepecik Devlet Hastanesi asansöründe almışım ilk nefesimi. İlk asansörün duvarlarında yankılanmış ağlamam, daracık alanda doyasıya doldurmuşum ciğerlerimi o alışık olmadığım havayla ve beklide ilk kendimi görmüşümdür annemden bile önce asansör aynasında. Belli mi olur belki de bu yüzdendir kendime has ukala tavırlarım.

Ne gariptir ki, böyle garip başlayan bir hayat çok monoton geçti sonraki yıllarda ya da dünyaya hareketli bir giriş yapan bana çok monoton geldi. 25 yılı devirip 26.sını zorladığım bu günlerde geriye dönüp bakıyorum da “ne bakıyon lan!” diyor hayatım bana “bok mu var bakacak” diye de ekliyor terbiyesizce. Kendi içimde çeliştiğimin farkındayım. Monotonluk ve gariplik aynı çatı altında buluşmaz diyenlerdenseniz eğer buyurun karşınızda Osginiz tanıması bedava ama unutmanın her zaman bir bedeli vardır.

Tıkantılar ve tıkanıklıklar... Yazmaya başlamadan önce aklımda olan onca cümle, nedense kalemi elime aldığımda aklımdan başka yerlere ışınlanıyor sanki. Düşünce hırsızları var sanırım. Garip olansa düşünmenin suç olduğu düşünenlerin yıllarca zindanlarda tutulup, türlü işkencelerle insanlıktan çıkarılıp hatta asıldığı bu topraklarda ne biçim bir insan hangi cesaretle düşüncelerimi çalıp suçuna birde hırsızlık ekliyor. Sakın ha! Herhangi bir siyasi propaganda yapmak değil derdim. Elbet var benimde kendime göre bir siyasi duruşum ama bunları yazıya dökecek kadar olmadım daha. Ne mi olmadım kimisine göre cesur, kimisine göre salak. Bana göreyse ne cesurum, ne de salak.

Düz yazı yazmak sana göre değil derdi lisedeki edebiyat hocam. Şiirciydim ben ona göre, lise çağlarının tipik şiirleri işte. Hangimiz yazmadı ki o yıllarda. Amiyane tabiriyle en öküz olanların bile aklından en azından bir iki mısra geçmiştir. İnanmıyor musunuz? O halde atmadıysanız bulun eski lise defterlerinizden birini ya arasında bir kağıttadır ya da sonlara doğru bir sayfada eğreti duran birkaç mısra. Benimse şiir defterlerimin arasında eğreti duran birkaç formül vardı hep. Hala doğruluğundan emin olamadığım bilmem hangi dersin hangi konusunun formülü.

Dersler dersleri kovaladı, sınavlar sınavları, okullar okulları. Eğitim sisteminin zorunlu kılındıkça basitleştiği, bayağılaştığı bu ülkede ilki de ortası da lisesi de bitti okulların üniversitesi de. Hatta askerlikte bitti ki, hepsinden daha zor bir okuldur yapanlar iyi bilirler. Yapmamış ve yapamayacaklar için özetleyeyim kısaca; çok basit kuralları var. Soru sorma, düşünme,her denileni yap, sorgulama.. İşleri zorlaştıransa biz insanların bir şey yapma denilince ne yapıp edip yapılmayacak o şeyi yapma arzumuz. Normal yaşantısında düşünen sorgulayan idealist tiplere değil sözüm ama hayatında hiç bir şey için bir fikir yürütmemiş insanların askere gelince henüz deneme aşamasındaki ilaçları alan kobaylar gibi kendinden uzak hareketlerde bulunduğuna çok tanık oldum. Ben buna kendimce herkesin aynı şeyleri giydiği bir ortamdaki farklı görünme çabası diyorum. Acaba ülkede tek tip kıyafet uygulaması başlatılsa daha mı yaratıcı oluruz yoksa bu bizi kaosun tam göbeğine mi sürükler sorarım sizlere.

Gecenin saat 4ünde (kimileri sabahın diyor ki bence güneş doğmadan sabah mabah olmaz) kendi kendime konuşurken aman kimseler duymasın yoksa beni deli zannederler korkusuyla konuşmamı kamufle etmek amacıyla yazdığım yazıyı okudunuz. Tabi sonuna kadar sabredebildiyseniz. Vermiş olma ihtimalim olan rahatsızlıktan dolayı özür dilemeyecek kadar kaba en güzel günleri yaşamanızı dileyecek kadar naif bir sonla, hoşçakalın…

..OSGİNİZ..

2 yorum: